Özet
Henüz çok az çalışılmış veba risaleleri on dördüncü yüzyılın ortasındaki Kara Ölüm kıyametinden sonra yüzyıllarca tekrarlayan salgınlarla Batı Avrasya’yı kasıp kavuran kültürel dönüşümlere tanıklık eder. Bu türe Osmanlı katkıları, emperyal-bilimsel erken modernitenin ortaya çıkışını izlememize olanak sağlaması açısından örneklik teşkil eder. Bu makale bilinen en kapsamlı ve yenilikçi İslami veba risalesini, Taşköprîzâde Ahmed’in (ö.1561) Risâletü’ş-Şifâ’sını sunmaktadır. Bu eserde ünlü Osmanlı hezarfeni, hem dinî hem rasyonel argümanlar takdim ederek okült bilimin vebayı önlemede ve tedavi etmede en deneysel yöntem olduğuna dair çok güçlü bir argüman oluşturur. Bu amaçla, eserin teorik ilk yarısını tevekkülü tesebbübe veya kör inancı “bilimsel yöntem”e tercih eden kaderci âlimlerin ve sûfîlerin eleştirisine ayırır; uygulamaya dair olan ikinci yarı ise yaşadığı dönemin tıbbi olarak en etkili bilimsel disiplini olduğunu düşündüğü, genel olarak Batı erken modernitesinin “kozmolojik tahayyül”ünü kapsayan, dünyanın pek çok düşünür ve fail tarafından matematiksel ve dolayısıyla sihirli bir şekilde izlenebilen bir metin olarak görüldüğü Yeni Pisagorcu bir bilim olan harfîliğe (ilm-i hurûf) ayrılmıştır. Okült bilimden hoşnutsuzluğumuza rağmen, Taşköprîzâde burada bir başka erken modern deneyimci olarak adlandırılmalıdır.