Özet
Heidegger, şeylere bağlanmamaya izin veren meditatif düşünme ile onlarla araçsal ve çıkarcı bir ilişki kuran hesaplayıcı düşünme arasında bir ayrım yapar. Ona göre yeter neden ilkesi, mevcut şeylere hükmetmenin temel yoludur. O, metafiziğin varlık-mahiyet ayrımını da hazır varlık fikrine hizmet eden bu nedensellik paradigmasına indirger; zira Hristiyanlık’ın yaratma kuramı bu ayrımı Yunan felsefesinden uzaklaştıramamıştır. İbn Sînâ ise, İslâm’ın yoktan yaratma kuramını sahiplenerek, yaratılmış dünyanın özüne ontolojik bir fakirlik yerleştirir, zira her şey varlığını kendinde zorunlu varlığa borçludur. Kendinden başkasıyla zorunlu varlık, var edildikten sonra bile kendinde mümkün olma halini korur. Böylece, nedenin bilgisi, bir şey üzerinde hakimiyet kurmak yerine, onun varlığının bizatihi zorunlu varlığa bağımlı olduğunu anlayıp, ona kayıtsız ve ilgisiz kalmayı sağlar. Heidegger’in tersine, nedensel bilgi bir ontolojik yoksulluğun bilgisine dönüşür. Üstelik Heidegger’in meditatif düşünme için referans olarak sunduğu Meister Eckhart, varlık-mahiyet ayrımının sağladığı ontolojik yoksulluk fikrini İbn Sînâ sayesinde geliştirmiştir. İbn Sînâ’nın Heidegger’e yapabileceği bu itirazı ele almakla birlikte, amacımız, nedensellik ilkesinin ve genel olarak aklın etik ve çıkarsız bir şekilde kullanımının imkânını incelemektir.