Özet
Zihnî temsillerin onto-epistemolojik statüsü İbn Sînâ sonrası felsefenin en tartışmalı problemleri arasında görülebilir.
Problemin kökenleri bir yandan İbn Sînâ’nın farklı varlık düzlemleri arasında yüklemsel birlik elde etme teşebbüsünde,
diğer yandan Fahreddin er-Râzî’nin zihnî varlık ve zihnî misallerin tümelliği eleştirisinde bulunur. Fahreddin er-Râzî’nin
eleştirileri İbn Sînâ’nın önde gelen takipçilerini, İbn Sînâ’nın mahiyetlerin farklı varlık seviyelerinde korunumu ilkesini ve
onun bilgiyi doğanın gayrimaddi temsili olarak tanımlamasını yeniden düşünmeye sevk etmiştir. Fahreddin er-Râzî’nin
eleştirilerine karşı Nasîrüddin et-Tûsî mahiyetlerin ontolojik kapsamını daraltmış ve tümel yüklemlemeyi yeniden
tanımlamıştır. Kutbüddin er-Râzî’nin tartışmaya dâhil olması daraltma çabalarını daha ileri bir seviyeye taşımıştır. Tûsî’nin
mahiyetlere sadece epistemolojik bir rol vererek onların ontolojik kapsamında yaptığı daraltmaya ilaveten Kutbüddin er-
Râzî mahiyetlerin epistemolojik kapsamında da daraltmaya gitmiş ve İbn Sînâ’nın aklî suretlerini, hiçbir şekilde tümel
olması mümkün olmayan, tikel bir zihindeki tikel suretler olarak değerlendirmiştir. Ayrıca Tûsî’yle birlikte, kendinde
mahiyetlerin hariçteki fertler arasında müşterek varlığını reddeden Kutbüddin er-Râzî, bu iki adımdan yola çıkarak
mutabakat ve tümellik tasavvurlarını yeniden tanımlamış, İbn Sînâ’nın hilomorfik cevher teorisi için mereolojik olmayan
bir yorum geliştirmiştir. Bu makale İbn Sînâcı felsefede on üçüncü yüzyıldan itibaren ortaya çıkan bu adımları, İbn Sînâ’ya
özgü gerçekçiliğin dönüşümü olarak okumakta ve bu dönüşüme giderek artan zihinselci bir eğilimin eşlik ettiğini öne
sürmektedir.