Özet
İmâmü’l-Haremeyn Ebü’l-Meâlî el-Cüveynî (ö. 478/1085) ve öncesi Eş‘arî kelâm sisteminde yer alan hâller teorisi, bu
sistemin tümeller anlayışı şeklinde değerlendirilebileceği gibi ortak hakikatler şeklinde de değerlendirilebilir. Ancak bu
dönemde söz konusu teoriyi savunanlar ve savunmayanlar olmak üzere iki farklı hakikat anlayışı göze çarpar. Hâlleri
reddedenler hakikatleri nominal çerçevede değerlendirirken, bu teoriyi savunanlar ise realist bir tavırla mevcutlar
için ortak hâl ve hakikatten bahseder. Bu doğrultuda onlar her ne kadar hâller teorisi üzerinden realist bir yöntem
takınarak Aristotelesçi tümel anlayışına yaklaşmış olsalar da aralarında temel farklar bulunur. Aristotelesçi tümel
anlayışı nesnelere dair olmasına karşın kelâmcıların hâlleri, hâdis âlemde nesnelerin bütününe değil, onların yapı-
taşları olan cevher-araz ikilisinin kapsamıyla sınırlıdır. Yani Cüveynî özelinde kelâmcılar nesnelerin yapıtaşlarında
realist ancak nesneler bütünü dikkate alındığında nominalisttirler. Ayrıca hâller, Aristotelesçi tümellerden farklı
olarak önermelerde asla konu kabul edilmemektedir. Hâllerde gözlemlenen bu durum nedeniyle söz konusu dönemin
Eş‘arî kelâmında ikinci cevherler yer bulamamıştır. Son olarak da arazlar ve ilâhî mânâlar sıfat kategorisinden çıkartılıp
yerine hâller yerleştirilmiştir. Böylece hakikî anlamda cevherler ve Zât-i ilâhînin yanında arazlar ve ilâhî mânâlar da
zât kategorisine dâhil edilmiştir. Dolayısıyla zât-sıfat bağlamında yeni bir kelâm dili ortaya çıkmış ve hâllere ontik bir
“yer” biçilmiştir. Ancak bu yer; kelime, zihin, nesne veya nesnenin ötesi değildir. Bu çerçeveyle hâller teorisi “şekil”,
“kapsam” ve “yer” olmak üzere bu makalede üç noktada değerlendirilmeye tabi tutulacaktır.